8 Temmuz 2009 Çarşamba

İki Adam
İki adam trende yolculuk ediyormuş. Biri uyuyormuş diğeri uyanıyormuş. Uyanan adam uyanırken çok ses çıkardığından uyuyan adamı rahatsız edip uyandırmış. Uyuyan adam uyandığında, uyanan adama kötü kötü bakmış önce. Sonra etrafına bakınca sesi bilerek çıkardığını onu bilerek uyandırdığını anlamış. Kızgınlığı daha da artmış ona karşı.
Kendi yerine karar veriliyormuş duygusuna kapılmış. Tam adamı azarlayacak içeri kondüktör girmiş. Bilet kontrol diye seslenmiş. Kompartman da bulunan diğer üç kişi biletlerini göstermişler. Sıra ikisine geldiğinde kondüktör çıkıp gitmiş. Uyandırılan adam tam arkasından seslenecek uyandıran adam eliyle işaret ederek susmasını söylemiş. Uyandırılan adam tam neler olduğunu soracak uyandıran adam koluna girip onu kompartmandan çıkarmış.
Uyanan adam şunu fark etmiş kendileri dışarı çıkarken de diğer yolcular onlara hiç bakmıyorlarmış sanki yoklarmış gibi. Tam bunun da nedenini soracakken kendini hızla giden trenin kapısında bulmuş.
Uyandıran adam tanıdık bir ses tonuyla konuşmaya başlamış: bizim inme vaktimiz geldi hadi inelim” diyerek uyandırdığı adama kapıyı işaret etmiş. Uyandırılan adam şaşkınlık içinde kapıyı açmış tam bu delilik diyecekken yanındaki adam trenden inmiş.
Gözleri faltaşı gibi açılan adam ona hiçbir şey olmadığını görünce tüm gücünü toplayıp adımını atmış. Ayağı toprağa değdiğinde kendisini uyandıran adama dönerek tam konuşmaya başlayacakmış ki hareket etmeyen eski treni görünce bundan vazgeçmiş. Yolcular koltuklarında oturmakta onlar yol almaktaymış.

Tuz ve Su
Hintli bir yaşlı usta, çırağının herşeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Acı" diye yanıt verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: "Tadı nasıl?" "Ferahlatıcı" diye yanıt verdi genç çırak. "Tuzun tadını aldın mı?" diye soran yaşlı adamı, "Hayır" diye yanıtladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: "Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış..!"

İnsan İsterse
Elazığ'da doğan ve yaşayan küçük Esra'nın, ilkokulu bitirdikten sonra çok iyi Anadolu liselerini tutturmasına rağmen ihtilal öncesi ortamın karışıklığını öne süren babası tarafından okuması engellendi. Esra, çok genç yaşta evlendirildi; ardından üç çocuk annesi oldu. İlk oğlu Emrah'ın Anadolu lisesi sınavlarında iyi bir netice alacağını düşünürken, Emrah 100 sorudan sadece 15 net çıkarabildi. Anne Esra, şoke olmuştu. Bu durumu kabul edemiyordu. İlkokul mezunu olduğu halde, oğluna çok tempolu bir şekilde ders çalıştırmaya başladı. Önce kendisi öğreniyor; ardından oğluyla birlikte çalışıyorlardı. Ailedekilerin ve çevredekilerin bu çabalardan çok fazla umudu yoktu. Ne var ki, Emrah sömestr tatilinden sonra netlerini 100 soruda 96'ya kadar çıkardı. Girdiği sınavda Türkiye'de ilk 500'e, Elazığ'da ilk 5'e girdi. Dershanesinde ise 120'ncilikten birinciliğe yükseldi.

Anne Esra, çok sevinçliydi. Ehliyet almak üzere bir kursa yazılmaya gitti. Kurstaki görevli eğitimini durumunu sorunca ilkokul mezunu olduğunu söyledi. Görevli de kendisine dışarıdan mı bitirdiğini sordu. Bu olay, anne Esra'nın yüreğini burktu. Hem eğitim durumu sorulduğunda neden "Ben üniversite mezunuyum" diyemiyordu ki? Kurstan eve döndükten sonra eşi ile konuştu. "Ben" dedi, "Ortaokulu, liseyi bitirmek istiyorum. Üstelik üniversiteye gitmeyi düşünüyorum." Eşinin de desteğini alan, bir taraftan üç çocuklu bir ailenin sorumluluğunu üstlenen anne Esra, dışarıdan ortaokul ve lise bitirme sınavlarına girmeye karar verdi. Karar verdikten sonra çok kısa bir sürede iki ay içinde önce ortaokul diplomasını, ardından ise lise diplomasını almaya hak kazandı. Oğlunu sınavlara hazırlarken tüm okul içeriğini öğrenmiş ve çok zorlanmadan sınavları geçmişti.

Şimdi sıra üniversite sınavındaydı. Üniversitede örgün eğitim yapan bir bölümü kazanmak, açık ortaokul ve liseyi bitirmeye benzemezdi. Ancak kendisinin sınavı kazanacağına inancı tamdı. 1995 yılında Fırat Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nü kazanarak üniversite öğrenimime başladı. Üç çocuk annesi bir kadın nasıl üniversite okuyacaktı? Vizeler, finaller derken okulu uzatmadan 1999 yılında iyi bir dereceyle mezun oldu. Master yapmak istiyordu. Bu kadarı da uçuk bir hayaldi, bir anneydi o. Anneler master yapmaz, çocuk büyütürdü. Derken 1999 yılında mezun olduktan hemen sonra aynı bölümde yüksek lisans öğrenimi görmeye başladı. 2001 yılında yüksek lisans öğrenimini tamamladı ve yine aynı yıl aynı bilim dalında doktora programına kabul edildi. 2007'nin Ağustos ayında doktorasını tamamladı.

Küçük Esra, önce anne Esra olmuş, ardından öğrenci Esra olmuş ve doktoranın tamamlanması ile birlikte Dr. Esra Hanım olmuştu. Doktora tezi oldukça ilginçti; televizyonun ev kadınlarının gündelik yaşamlarını nasıl etkilediğini araştırdı. Kadınların yaşamlarında televizyon dizilerinin etkisi o kadar ilginçti ki, tezi ulusal gazetelerde bile haber oldu. Bu arada mezun olduktan sonra Elazığ'da Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı değişik okullarda sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. Şu anda özel yetenekli çocukların eğitim gördüğü Elazığ Bilim ve Sanat Merkezi'nde rehberlik biriminde öğretmenliğe devam ediyor.

Dr. Esra Gülmez'in büyük oğlu Emrah, Bilkent Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Şu anda Hollanda'da çalışıyor. İkinci oğlu Yunus Taha Hacettepe Eczacılık'ta öğrenci, üçüncü oğlu Emre ise Amerika'da Berkeley Üniversitesi'nde öğrenci. Zorluklardan, imkânsızlıklardan, sınavların zorluğundan şikâyet etmek isteyen varsa, bu yazıyı duvara asıp tekrar tekrar okusun. Kocaman bir teşekkür size Dr. Esra Hanım, hepimizi yüreklendiren öykünüz için.

Hayat Bu Kadar Kısa


-